saklanamaz gerçekler
  KUTÜL AMARE VE DERBENT ZAFERLERİ
 

 

    KUT-ÜL AMARE ZAFERİ Ordumuzun 1. Dünya Harbindeki En Büyük Başarısı

KUT-ÜL AMARE ZAFERİ
1914 sonlarında Irak’a asker çıkaran İngiliz ve Hint askerleri, General John Nixon ve General Charles Townshend komutasında 1915 sonbaharında Bağdat’a doğru yürüyüşe geçti. Albay Nureddin Bey ( Nureddin Paşa) 27 Eylül 1915’te İngilizleri Kut önünde karşıladı. İlk önce Bağdat’ın 30 km güneyine kadar çekilen Türk ordusu, İngilizleri püskürttü ve General Townshend etrafı Dicle nehri ile çevrili Kut yarımadasında kuşatıldı. Nureddin Bey’in yerine Irak komutanlığına getirilen 52. Tümen Komutanı Halil Paşa kumandasındaki kuşatmayı yarmak için Basra’daki İngiliz genel karargahının yaptığı üç taarruz da büyük kayıplar ve fiyaskoyla sonuçlandı.

Kut-ül Amare'de İngiliz birliklerinin komutanı General Townshend de esir alınmıştı

İngiltere, General Aylmer komutasındaki birliklerin başarısız olan birinci taarruzun ardından Irak cephe komutanı J. Nixon’ı azledip Percival Lake’i bu göreve getirdi; ancak yeni komutan da kuşatmadaki birliklerini kurtaramadı. Çaresiz kalan İngilizler, savaşa birlikte girdikleri Rusya’dan yardım istedi. O dönemde İran’ın Kirmenşah bölgesini işgal etmiş olan Rus kuvvetlerinin komutanı Baratov’un Kut üzerine yaptığı saldırı da sonuçsuz kaldı.

Kurtuluş ümidi kalmayan, erzak ve cephane sıkıntısı çeken General Townshend, Halil Paşa’ya 26 Nisan’da mektup yazarak Kut’u teslim etmeye hazır olduklarını bildirdi. Halil Paşa ise birlik, silah ve cephaneleri teslim etmesi şartıyla istediği yere gidebileceği cevabını verdi. Townshend ise tüm silah ve cephanesini yok ettirerek 29 Nisan 1916’da teslim oldu.

40 BİN KAYIP VERDİLER
Yaklaşık 5 ay süren kuşatmanın ardından, 13 general, 481 subay ve 7 bini Hintli 13 bin 300 İngiliz askeri Türk birliklerine teslim oldu. Tarihe Kut ül Amare zaferi olarak geçen savaşlar sırasında İngilizler 40 bin kayıp ve esir verirken Türk birlikleri ise 25 bin askerini kaybetti.

Kut ül Amare savaşı sırasında Türk birlikleri sınırlı sayıda uçakla önemli görevler yaptı. Keşif görevleri yapan Türk uçakları bir taraftan da düşman hedeflerini bombardıman etti. 26 Nisan 1916’da Kut ül Amare’deki İngiliz kuvvetlerine erzak yardımına çalışan bir İngiliz uçağı da Türk avcı uçağı tarafından düşürüldü.

Ancak kazanılan bu tarihi zafere rağmen savaşın genelinde mağlup olan Türk ordusu, takviye edilen İngilizlerin bölgeyi Şubat 1917’de işgal etmesine engel olamadı. Irak’ın güneyine 1914 sonlarında çıkarma yapan İngilizler, ancak Mart 1917’de Bağdat’a ulaşarak kenti işgal etti.

Kut-ül Amare'de İngiliz birliklerinin komutanı General Townshend de esir alınmıştı


KUT-ÜL AMARE
yenilgisi ingiliz askeri tarihinin en büyük askeri felaketi
sayılır. ingiliz kayıpları 100.000 kişiye yaklaşmıştır.
ıraktaki 5.ordu komutanı da
wilhelm leopold collmar freiherr von der goltz adlı
almandı.(GOLTZ PAŞA) ölümü üzerine enver paşanın
amcası HALİL PAŞA (KUT) komutan oldu.
ŞEHİTLERİMİZE ALLAHTAN RAHMET.
nedense KUT zaferinden hiç bahsedilmez.  ( İngilizler için  büyük  utançlardan  biridir de onun için )

DERBENT  ZAFERİ    31 AĞUSTOS   1922

Anadolu’da işgal kuvvetlerine karşı verilen mücadelenin yanı sıra, daha önce İngilizler tarafından Mondros Mütarekesi’ne bile aykırı olarak haksız yere işgal edilen Musul vilâyetini tekrar elde edebilmek için çeşitli planlar tatbik edildi. Zaten bölge ahâlîsinin çoğunluğunun Türk ve Kürtlerden müteşekkil olması, Anadolu Türkleriyle kültürel bağların kurulmasında kolaylık sağlamıştı. Anadolu’daki gelişmeler, kısa sürede Musul vilâyetinde de bir takım hareketlerin başlamasına yol açtı ve seri ayaklanmalar patlak verdi ve İngilizler karakollarını Revanduz’dan on sekiz mil güneybatıya kaydırmaya mecbur oldular.

İngilizler, Musul’da uygulanacak yönetim biçimini oluşturmada yöredeki kabiliyetli, nüfuzlu insanlardan istifade etmeyi ümit etmişler, fakat halk içinde gerek İngiliz idaresine gerekse İngiliz tahakkümünde kurulacak kukla bir idareye karşı sert bir tavır sergilemişti. Erbil, Kerkük ve Süleymaniye’deki Türkmenler kurulması düşünülen Kürdistan’a bağlanıp bir Kürt yönetimi altına girmek istememişler, Musul’daki Kürtler de Arap idaresini kabullenmemişlerdi. Bu karışıklık içinde, İngilizlere karşı sık sık saldırılar gerçekleştirilmiş ve Yüzbaşı Salmon ve Albay Leachman adlı iki subay öldürülmüştü. Bu arada Mustafa Kemal yöredeki aşiret reisleriyle temasa geçti. Aşiret reisleri içinde müstesna bir mevkiye sahip Şeyh Ajimi el Sadûn, mütemadiyen Ankara hükûmetiyle temas halinde bulunmaktaydı. Araplar içinde muhtelif hiziplerin yanında Türk hâkimiyetine geri dönerek bir “Arap-Türk commonwealthı” kurmak isteyenler ile mutlak bağımsızlıkta ısrar eden gruplar da vardı.

Irak’taki İngiliz görevlileri, İngiliz yönetimi gözcülüğü altında Büyük Millet Meclisi ile görüşmelerde bulunmayı önerdiler, bu öneri, İngiliz Sömürgeler Bakanlığı’nca desteklendi. Dışişleri Bakanı Lord Curzon arada sağlam bir esas bulunmadığına değinerek bu görüşmelerin yapılmasına karşı çıktı. Irak’taki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Percy Cox, Kral Faysal’ın saygınlığının arttırılması ve tahtının güvence altına alınması gerektiğini savundu, ayrıca Ankara Hükûmeti ile Fransa arasında yapılan görüşmelerle artan Fransız etkinliğini kırmak için İngiltere’nin de Ankara ile görüşmelere başlamasını gerekli gördü.

İtilâf kuvvetleri ile görüşme yapılacağını daha önceden gören Ankara Hükûmeti, konferans masasında kullanılabilecek kozlar sağlamak için Aralık 1921’de asker sevkedilip Revanduz ele geçirildi.

İngilizler, Büyük Millet Meclisi planları ile ilgili bir çok varsayım üzerinde duruyorlar ve Mustafa Kemal’in Irak’taki İngiliz idaresini devirmek için Haziran 1922’de özel bir komite kurduğunu iddia ediyorlardı.

General Townshend’in Ankara’yı ziyaret ederek Türk hükûmet yetkilileriyle görüşmesi diplomatik alanda Ankara’nın başarısı olarak addedilmiş ve İngiltere ile barış umudu doğduğu izlenimi yaratılmıştı. Fakat İngiltere’de Yunan yanlısı siyasetin mimarı Lloyd George’un, 4 Ağustos’ta Avam Kamarası’nda Ankara Hükûmeti aleyhine yaptığı konuşma ve Londra’ya gönderilen iyi niyet elçisi Dâhiliye Nâzırı Ali Fethi (Okyar) Bey’e Lord Curzon’un takındığı tavır İngilizlerle antlaşma umuduna büyük bir darbe indirmişti.

Öte taraftan Özdemir Bey komutasında Türk birliği Musul bölgesindeki harekâtına başarıyla devam edip, 31 Ağustos 1922’de Derbent Muharebesi’nde İngilizleri ciddi şekilde hezimete uğrattı ve Eylül ortasından itibaren Şaklava kazasına gelerek Musul ile irtibatı sağladı. Anadolu’da başarı ile devam eden mücadele, Musul hattındaki aşiretleri İngilizlere karşı cesaretlendirmişti. Süleymaniye, Kerkük ve Musul bölgesi halkı, bağlılıklarını bildirmek için, vergilerini Ankara’ya göndermeye başlamışlardı. Bölgede Türkler lehine değişen denge İngilizleri, Süleymaniye’yi terketmeye mecbur etti aşiretler şehre girerek duruma hâkim oldular. İngilizler bölgedeki başarısızlığın telafisi için Şeyh Mahmud’u devreye soktular. Mahmud’un devreye girmesi aşiretleri böldü, bir kısım aşiretler Türklerin yanında mücadeleyi yeğlerken diğer bir kısım aşiretler mahallî muhtariyet elde etmenin mümkün olabileceği düşüncesiyle Şeyh Mahmud’un himayesini tercih ettiler. Bu yolla Mahmud Süleymaniye’ye girmeye muvaffak olmuş fakat buradaki tavırları ile kısa sürede bütün tarafları rahatsız etmeye başlamıştı.

Irak’ta işlerin kötüye gittiğini görünce kendilerine dost görünen aşiretler ile bir toplantı yapmak isteyen İngilizlerin gayesi bu toplantının sonunda aşiretlere bağımsızlıklarını kazandırıp Şeyh Mahmud’u da devletin başına geçirmekti. Fakat Şeyh Mahmud’un Mustafa Kemal ile irtibata geçip anlaşmak üzere olduğunu haber alan İngilizler bu defa devreye Seyyid Taha’yı sokmaya kalktılar ve Bağdad’a çağırıp yüksek komiser ile görüştürdüler.

Seyyid Taha, Türkleri Revanduz’dan çıkarıp aşiretleri yanına alabileceğini beyan etmişti. Bu sırada Siirt’ten hareket eden Ali Bey, Musul sınırını aşarak başarılı bir şekilde ilerlemekte ve Türkiye'ye taraftar aşiretleri silahlandırmaktaydı. Musul uleması, İngilizlerin bölgede yapacakları seçimin boykot edilmesi gerektiğine dair fetva çıkarmışlar, fakat ingiliz Irak hükûmeti karşılık olarak bunların ileri gelenlerini sürgüne göndermişti.

Fevzi Paşa 7 Eylül 1922’de Doğu ve el-Cezîre cepheleri komutanlarına çektiği telgrafta “Musul’u elde etmenin tek yolunun silahlı mücadele” olduğunu belirtmişti. Bunun için de aşiretler ve yerli halktan kuvvet tedarik olunarak Özdemir Bey Müfrezesi takviye edilmiş ve İmâdiye-Süleymaniye hattı üzerinden Musul-Kerkük’e taarruzla görevlendirilmişti. Bu sırada Batı Anadolu ve Boğazlar bölgesinde kuvvet bulundurulması gerekli olduğundan söz konusu kuvvetler batıya kaydırıldı. Lozan Konferansının toplanması ile askerî yöntemlerden bir süre için vaz geçilip diplomasi yolu ile meselenin çözümü Londra gibi Ankara’ya da daha münasip gelmişti.

Lozan Konferansı müzakereleri devam ederken Musul’daki İngiliz ve Arap birlikleri 8 Nisan 1923’te biri Şeytanboğazı diğeri Serderya istikametinden iki koldan harekete geçti. Bu vaziyet Özdemir Bey’i çok nazik bir konuma getirmiş ve Hakkâri ile irtibatı kesilmişti. Bu durumda Özdemir Bey İran’a çekilmeyi uygun bulmuş ve İran makamları silahlarına el koyarak Türk müfrezesinin Türkiye’ye geçmesine izin vermişti. Böylece 1922’de başlayan Türk askerî harekâtı son bulmuştu.

 
  Toplam 128416 ziyaretçi (304890 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol