saklanamaz gerçekler
  TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR
 
TÜRKİYE  YENİDEN İZMİR'İN İŞGALİNE DOĞRU  GİDİYOR

Yeni  Ali  Nadir  Paşalara  ithaf  olunur , yıl  2010 Türkiye  de  akıllar  ancak  bu  kadar  tutulur ,
kim derdi ki  pkk ile  mücadele  eden  subaylar , Kardak  Adasına çıkan askerler tutuklanacak ,
Namus  sayılan kozmik , yani  gizli  olması  gereken odalar  basılacak ,
Atatürkçü ler  hapislere atılıp  süründürülecek .

Sabah saat 5’den itibaren İzmir ile telgraf muhaberesi kesilmiş ve durum derhal 57. Fırka Kumandanı Şefik Bey tarafından Harbiye Nezare-ti’ne bildirilmiştir4. Haberleşmenin bu şekilde ani kesilmesi, bir gün önce karaya çıkarılmış olan İngiliz bahriyelilerinin telgrafhaneleri istilâsı dolayısıyla olsa gerektir.

15 Mayıs sabahı erken saatlerden itibaren Türk ve Rum ahali sokaklara çıkmış, Kordon ve Rum mahallesi Yunan bayraklarıyla donatılmıştır5. Gece Amalthia matbaasında Türkçe ve Rumca basılan, Zafıriu tarafından kaleme alınmış olan beyannameler6 ahaliye dağıtılmıştır. Bu beyannamelerde, İzmir civarının askerî işgal altına alınacağı ve herkesin işiyle gücüyle uğraşarak, devletlerin müzakere sonucu verdikleri karara itimat etmeleri istenmiştir7.

Saat 8 civarında 6 Yunan nakliye gemisi, yanlarında bir İngiliz savaş gemisi ile limana girmiş, iskelelere yanaşmıştır.8 Yunan askerlerinin karaya çıkışı sırasında, İzmir kiliselerinin çanları çalarken, yerli Rumlarca “Zi-to Venizelos” bağırışları arasında askerlere çiçekler fırlatılmış, İzmir Rum Metropoliti Hristostomos, altın sırmalı elbiseler giymiş olduğu halde, Zafi-riu’yu karşılamışdır.9 Metropolit ve Aya Fotini’nin rahipleri, Yunan bayrakları önünde diz çökerek ağlayıp, ilâhîler söylerken,10 Hristostomos ahaliyi kışkırtıcı nutuklar atıyordu.

İlk çıkan Yunan müfrezelerinin11 bir kısmı, Pasaport Polis Karakolunu işgal edip, polisleri merkeze almış12, Yunan savaş gemilerinden çıkan askerler sokak başlarını tutmuşlardı13.

9.30’dan biraz önce karaya çıkan Efzon alaylarından birisi Göztepe, diğeri tam aksi yönde ilerleyerek, İzmir’i işgale başlamışlardır. 4. Alay Evangeliki Okuluna, 5. Alay Aydın hattı yakınlarındaki tütün deposuna yerleştirilmiş, buralarda Rum ahali çoğunlukta olduğundan olay çıkmamıştır14. Avcılar Klübü önünden I/38 Efzon Alayı karaya çıkmış, II/38. Alayı takiben karantina’ya ilerlemiştir15. Bu alayın başında atı üzerinde giden kumandanı, Yunan bayrağı taşıyan bir asker ve süngülü iki muhafız izlemiştir16. Bu sırada yerli Rumlar Efzonların etrafını sarmıştı ve Yunan kuvvetleri etrafında bulunan Rum gazetecilerin ellerinde revolverler göze çarpıyordu17.

İşgalden önce, İzmir’de görevli Türk askerlerinden bir kısmı olacakları tahmin ederek, silâhlarıyla birlikte şehir dışına kaçmışlardır18. Efzon Birliği, saat kulesini geçip, Kemeraltı’nın girişine geldiği sırada ilk kurşun patlamıştır. Yunan askerlerinin ateşi, kışlanın doğu cephesini tuttuğundan, ahali demir parmaklıkları aşmaya çalışmış ve bu, izdihama neden olmuştur19. Ateşin başladığı anda geçen olayları, kışlada bulunan Süreyya Bey raporunda: “...O sırada kışla kapısı karşısında toplanmış olan müslümanlardan silâhsız on-onbeş kişilik bir kitlenin üzerine, bir Efzon neferi hücum ederek, bu küçük topluluğu dipçik ve süngü ile dövdüğü sırada, bir el silah atılmış ve bunun üzerine Yunan askerleri tarafından ateş açılmıştır. Taarruz sırasında kaçarak daireye giren, muhtelif unsurlara mensup yirmiden fazla şahıs dahi yukarıya alınmışlardır. Bunlar içinde Rum çocukları ve iki de gazete muhabiri bulunuyordu. Bundan sonra taarruz halinde bulunan üç süngülü ve bir mitralyözlü Yunan askeri daireye hücuma hazırlandıkları sırada, gazete muhabirlerinin Rumca ihtarı üzerine, ateşin sonuna kadar dairedekiler daima süngü ve ateşle tehdit ve bilhassa “Zifiri” adlı bir Efzon askerinin vahşî muamelesi altında bulunduk...” şeklinde anlatmaktadır20.

3 metre genişliğinde bir bayrak taşıyan Yunan neferinin  yurtsever gazeteci  Hasan Tahsin 'in (OSMAN NEVRES ) ilk kurşunu  ile yere devrilmesi, Yunanlıların şaşkınlığına yol açmış, bu olay üzerine Kemeraltı caddesini dolduran Türklerin doğuya, İkiçeşmelik istikametine paniğe kapılarak kaçması, Yunan askerlerinden bir kısmının kaçanlara ateş açmasına neden olmuştur. Otuzbeş metrelik bir masafe içinde yaklaşık 60 kadar Türk, Yunan askerlerince vurulmuştur.21

Kışlanın her üç katında dağınık bulunan subaylar, ateşin başlaması üzerine orta katta birleşmiş, ateşin şiddetine, göre, koridorun bir aşağı, bir yukarı ucuna geçmişlerdir. Kendilerinin ateş etmediğini göstermek isteyen subaylar, beyaz bir mendili aşağı sallandırmışlar, telgraf zabiti Mülâzim-ı Evvel Celâl Efendi’nin kışlanın orta kat penceresinden bunu uzatması üzerine Yunan ateşi daha da şiddetlenmiştir. Bu ateş neticesi Celâl Efendi hafif yaralanmış, üst kattaki bir subay şehit olmuştur. Bu sırada, kışla önünde ateş açan Yunan kuvvetlerinden başka Leon torpidosundan da22 kışlaya ateş açılmıştır23. Ali Nadir Paşa ateşin kesilmediğini görünce, beyaz bir perdeyi kopartıp, uzun bir sırığın ucuna takarak, aşağıya sallandır-mıştır. Bunun üzerine Yunan ateşi kesilince, dışarıdaki Yunan zabitlerinden subaylara dokunulmayacağına dair şeref sözü alınmış, Ali Nadir Paşa, yanında Kolordu Kurmay Başkanı Abdülhamit Bey ve 56. Tümen Kumandanı Hürrem Bey, arkasından da diğer subay, astsubay ve erler kışlanın önüne çıkmıştır. Ali Nadir Paşa’ya subaylara dokunulmayacağına dair söz veren Yunan subayı, Paşa’nın şakağına tabancasını dayamış, Yunanlı bir yüzbaşının ihtarı üzerine tabanca çekilmişse de subay, Paşa’nın kalpağını yere çarparak, Paşa’yı tokatlamıştır24.

Kışladan alınan subay ve erler, hükûmetden Pasaport’a kadar bir kafile halinde yürürlerken, balkonlardan üzerlerine taşlar atılmış, küfürler edilmiş, yerli Rumlar önde gidenlerden tutabildiklerini bıçaklamışlardır25. Yunan askerlerinin yanında bu mezalim sırasında, daha önce Salib-i Ahmer kanalıyla asker kıyafetine sokulmuş olan yerli Rumlar da oldukça etkili olmuşlardır26. O sırada çok büyük bir yağmur sağanağının başlaması27, kitle halinde Türklerin öldürülmesinin önüne geçmiştir. Çünkü yağmur yağarken, yerli Rumlar mağazalara, kahvelere, gazinolara sığınmışlar ve buradan yapabildikleri kadar, Türk subaylarına hakarette bulunmuşlardır.

Türk askerleri kışladan çıkarılmadan önce üzerlerinde bulunan herşey alınmıştı. Elleri yukarıda yürütülen subaylar içinde, Averofdan karaya çıkmak isteyen Yunan askerlerine daha önce izin vermemiş olan Süleyman Fethi Bey de bulunuyordu. Fethi Bey de diğer subaylar gibi “Zito Ve-nizelos” şeklinde bağırtılmak istenmiş, kabul etmediği için süngülenmiş-tir28. Karşıyaka vapur iskelesinde de Yunan askerleri bir binbaşıdan çizmelerini istemişler, binbaşı istediklerini yapmayınca süngüleyerek şehit etmişlerdir29.

Kafile halinde yürütülen bu subay ve erlerden sağ kalanların büyük kısmı tevkif edilerek, Patris vapuruna hapsedilmişlerdir30. Patris vapuruna çıkarken, beyaz flamayı kışladan beri taşıyan subayın elindeki flamanın ucu, Patris’te nöbetçi bir efzona değmiş, efzon, subayımızı süngülemiş ve tedavi edilmeden olduğu yerde bırakılan subay şehit olmuştur31. Patris’de de subaylara yapılan işkenceler devam etmiştir32. Esir alınan subaylardan bir kısmı Averofa33, bir kısmı Sporting Klüp ilerisindeki askerî karargâha34, bir kısmı ise, depolara, borsa hanı kahvelerine hapsedilmişlerdi35. İşgal sırasında 8 Türk subayı şehit olmuş, 22 si yaralanmış, 27 subayın aki-betinden haber alınamamıştır36.

Rumlar tarafından o gün yakalanan polis ve jandarmalar da öldürülmüştür. Olaydan 15 gün sonraya kadar denizden birçok ceset çıkarılmıştır. Bu cesetler arasında, boğazlarından zincirle birbirine bağlanarak denize atılıp, boğulmuş üç polisin cesedinin de sahile vurması dikkati çekmiştir37. Bu olaylar sürerken, deniz dalgalarıyla Türklerin cesetlerinin açığa sürüklendiği de görülüyordu38. İzmir’deki olaylar, Denizli Kalem Reisi Miralay Tevfık Bey’in Harbiye Nezareti’ne çektiği telgrafta şu şekilde anlatılmaktadır: “Dünden beri İzmir’den alınan malumata nazaran, işgalin yalnız İzmir şehri istihkâmâtına münhasır kalmayıp, Yunan askerinin evvela İzmir kışlasında toplu bulunan askerlerden 300 kadarını şehit ettiklerini ve bir kısım askerin de silâhları ile dağlara çekildikleri maruzdur....”39.

Mülkî memurlar da efzonların bu tür muamelelerine maruz kalmışlardır. İşgal sabahı neşredilen beyannameler dolayısıyla Türk memurları göreve gelmişlerdir. Hükümet binası karşısındaki askerî otelin üst katında mevzilenen Yunan askerleri, binaya ateş etmeye başlamışlardır. Çekilen beyaz bayrak kâr etmemiş, içeri giren askerlere, valilik makamında oldukları anlatıldıysa da, mülkî memurların çoğu dövülmüş, üzerlerinde bulunanlar alınmış ve jandarmaların formaları sökülmüştür40. Mülkî memurların kafilesi Pasaport önlerine geldiğinde, yerli Rumlarla, efzonlar tarafından yapılan saldırılardan birinde, Kolağası Mustafa Necati Bey süngülene-rek öldürülmüştür. O gün kışlada babasının yanında bulunan oğlu, bunu görünce babasının naaşı üzerine yatarak çırpınmaya başlayınca, çocuk da süngülenerek yaralanmıştır41 Vali İzzet ve diğer memurlar binadan çıktıktan sonra42, Yunan mümessili bir otomobille yanaşarak İzzet ve oğlunu kendi otomobiline bindirmiştir43.

İzmir’de mezalim başladığı sırada, birçok kadın ve çocuk Ziraat Bankası girişindeki merdivenlere sığınmış, efzon erleri süngülü tüfekleriyle bu kalabalık arasına dalarak, buradaki bütün kadın ve çocukları süngülemiştir44. Türklerin Yunan askerlerince öldürülmeleri dolayısıyla, bütün Kordon, kışla civarı ve hükümet binasının önü cesetlerle dolmuş,45 bu cesetlerden çoğu, ayaklarına ve boyunlarına demirler bağlanarak denize atılmışlardır. 46

Yedi sekiz yaşındaki çocukların da aralarında bulunduğu Mekteb-i Sultanî talebeleri, izci oldukları bahanesiyle tutuklanmışlardır47.

Limandaki kayık ve vapurlara ateş açılmış, bir İtalyan vapuru da bu ateşe maruz kalmıştır. Yunanlılar, İtalyanların Türklere silâh verdiğini, silâhların bu kayıklarla taşındığını ileri sürmüşlerdir48.

İzmir fecayiine dair gelen raporların özetlenmesi ile hazırlanan yazıda: “...Yunan askeri tarafından yapılan işgalde, gerek Yunan askeri ve gerekse yerli Rum ahali tarafından islâmlara yapılan mezalim ve fecayi hiçbir memleketin düşman tarafından darben işgalinde bile görülmüş ve işi tilmiş değildir....” denmektedir49. Yapılan bütün bu mezalim sırasında, Bozkaya civarında dokuz, Seydiköy civarında da bazı müslümanların açıkta bırakılan cesetlerini defne hiçbir müslüman cesaret edememiştir50. Gureba Hastanesine 200 cenaze getirilmiştir. Bir kısım Türk cesetleri, Bahri-baba Parkındaki bir gereç çukuruna doldurulmuş, hapishane yakınındaki Jandarma Dairesi civarının da cenazelerle dolu olduğu görülmüştür51.

Olaylar sırasında, vaka mahallini gezen Amerikalı subaylardan çoğu duruma müdahale etmemiştir52. Fakat aksi harekette bulunan Amerikalıların mevcudiyeti de dikkati çekmiştir. Maliye Müfettişi Muvaffak Bey bir Amerikalı ile ilgili olayı şöyle anlatmaktadır: “..Kafile, gümrük binası önüne geldiği sırada, tabanca ve bıçaklarla donanmış, tehditler fırlatan yerli Rumlardan müteşekkil bir kafile, zavallıların üstlerine atıldılar. Bu sırada bir Amerikan subayının görünmesi, bu kanlı boğuşmayı durdurdu. Bu Amerikalı şahitten utanan Yunan subayları, yerlileri o an için dağıttılar...”. Bunun yanında Amerikalı bir kadın Patris vapurundaki ve diğer depolara hapsedilen esirleri dolaşmış, Yunan subayları nezdinde teşebbüslerde bulunarak, esirler için lokantalardan yemek getirilmesini sağlamıştır 53.

Gemilerde hapsedilmiş bazı Türklerin, Yunanistan’a götürülme teşebbüsüne de bir İngiliz torpidosu engel olmuştur54.

İşgal gününü anlatan Yunan kaynakları bu konuda oldukça taraflı bilgiler vermektedir. Örneğin, Yunan Genelkurmayınca hazırlanan resmî harp tarihinde olaylar: “... Rumlardan bir kısmı çatışma esnasında geriye yönelerek, Gümrük ve Vilâyet Konağı arasındaki Sahilyolu ile ara sokakları doldurdu. Bunların arasına sivil elbise ile Türkler karıştı. Bıçak ve tabancalarla gizlice, kalabalık arasına girerek birçok Rumları öldürdüler. Bu olay, hadiseyi bizzat gören I/3 Efzon Alayı Kumandanı tarafından bildirildi. Aynı zamanda sahildeki bazı evlerin pencerelerinden ateş açıldı55 ...Kargaşalık yüzünden halkın bir kısmı denize düştü; bunların bir kısmı boğuldu... Esirler Patris gemisine gönderiliyordu... Yakalananlardan hiçbiri ne öldürüldü, ne de fena bir muameleye tâbi tutuldu... İzzet Bey’in ya-kalanmamasının yegâne sebebi, Yunan askerleri tarafından tanınmamasıydı... Müsademe neticesinde zayiat miktarı: Yunanlılardan 2 ölü er, 34 yaralı er, 9 sivil yaralı, Türklerden 5 ölü er, 8 subay ve 8 er yaralı. Diğer uyruklulardan, 47 ölü ve yaralı... kötü niyetli bir takım kimseler, öğleyin dolu ile başlayan şiddetli yağmurdan dolayı kargaşalıktan faydalanarak, birçok dükkânları, hususiyle Türk mahallelerindeki dükkânlara girerek, yağmaya başladılar...”56 şeklinde anlatılır.

İşgal başlamadan önce, Yunan askerlerinin bir mezalim ve yağma hareketine girişebilecekleri düşünülmüş, Kolordu kasalarındaki bütün para avans olarak, subaylara dağıtılmak istenmişti. Bu paranın bir kısmı dağıtılmış, bir kısmı da dağıtılamadan ateş başlamıştı. Paralarını alan subay ve mülkî memurlar da zaten esir alındıkları sırada soyulmuşlar ve üzerlerindeki evrak da dahil olmak üzere bütün paraları alınmıştı57. Bunun yanında askerî teçhizata, devlete ait bütün mallara ve zarurî ihtiyaç maddelerine de el koyulmuştu58. Ali Nadir Paşa’nın raporuna göre, içinde 50.000 liradan fazla para olan Kolordu ve istihkâm kasaları tamamen soyulmuştur59.

İşgal sırasında suçlu görülen bazı şahıslar Harbiye Nezareti’ne bildirilmiştir. Örneğin 13 Haziran’da Harbiye Nezareti’ne çekilen bir telgrafta XVII. Kolordu Erkân-ı Harbiye Riyasetinde görevli Bağdatlı Abdülha-mit’in, silâh ve mühimmatın içeriye nakline mani olduğu, vatanseverleri önemli görevlerden aldığı, bu görevlere Irak ve Suriyelileri getirdiği bildirilmiştir60. Yalnız, bu tip şahısların ikinci plânda kaldığı, asıl suçluların işgale izin veren askerî ve mülkî yöneticiler olduğu da gözönünde tutulmalıdır.

Telgrafhaneler de bu işgal ve yağma hareketinden kurtulamamıştır. Olaylar sırasında, Punta, Buca, Seydiköy telgraf merkezleri yerli Rumlar tarafından basılarak, mefruşat, para kasaları, telefon makineleri, müvezzi çantaları ve resmî mühürler tamamen yağmalanmıştır61.

Zabitlere yapılan bu hareketler Yunanlıları tatmin etmemiş, Rum ahali ve izci çocukların yol göstermeleriyle, esir subayların evleri yağmalanmıştır62. Daha Yunanlılar karaya çıktıkları ilk anda yerli Rumlar, derhal İslâm mahallelerine hücum etmek istemişler ve fırsat beklemişlerdi63. Çatışma başlayınca, bunu fırsat bilen Rumlar, hemen bir gün önceki komşularının, memurların evlerini yağmaya başlamışlardı64. Alabildikleri eşyayı almışlar, alamadıklarını tahrip etmişlerdi. Hükümet binasında yapılan yağma olayını Ali Kemal Sırrı Bey raporunda şöyle anlatmaktadır: “Hükümet dairesi tamamen altüst edilmiş, yazıhanelerin çekmeceleri süngülerle kırılmış, evrak imha edilmiş, bütün kasalar kırılarak, içindekiler alınmış, hokka ve kaleme varıncaya kadar dairede hiçbir şey bırakılmamış, Vali Bey’in odasındaki maroken takımlar kesilerek, marokenleri çalınmış, bütün telefonlar tahrip edilmiş, kışlanın bütün malzemeleri pencerelerden kışla avlusuna atılarak kullanılamaz hale getirilmiştir...”65.

Vilâyet merkezi olarak Ayafotini Kilisesi’ni, konsolosluk olarak Avcılar Klübünü kullanan Yunanlılar, postaneleri işgal ettikten sonra, amansız bir sansür koymuşlardır66.

Babıali işgal saatlerinde İzmir ile haberleşip, tedbirler almaya çalışırken, İzmir’in işgali haberi gelmiştir. Bu haber üzerine Padişahın emri ile, Sadaret dairesinde bir toplantı yapılarak İngiltere, Fransa, İtalya ve Amerika Fahrî Komiserlerine birer nota verilmiştir.67.

İşgal günü Aydın’dan çekilen bir telgrafta, İtilâf Devletleri tarafından işgal edilen İzmir ve Kolordu ile haberleşmenin kesildiği, işgalin mahiyetinin anlaşılamadığı, ahalinin heyecanda olduğu İstanbul’a bildirilmiştir68. Başkumandanlık Vekâleti’nin ve Harbiye Nezareti’nin saat 11’den sonra İzmir ile haberleşmesinin kesilmesi ve merkezin, İzmir’in durumundan haber alamaması dolayısıyla İstanbul, İzmir çevresinde işgal edilmemiş telgrafhanelerle haberleşmekten başka bir şey yapamamıştır. Çekilen bu telgraflardan birinde nerelere tel çekilebildiği sorusuna verilen cevapta: “...Bu sabah Karşıyaka merkezi, işgalden evvel bu haberi verdi ve Yunan askeri için hazırlanıyormuş. Bizden Menemen ve Manisa’ya, Nife, Aydın’a tel vardır. İzmir istihkâmları dün akşam işgal olundu ve iki fırka Yunan askeriyle işgal edildi. Bugün saat onbire kadar tren ve telefon hatlarımızda muntazaman haberleşilebiliyordu. Bu saatten beri, vasıtaların dahi işgali anlaşıldı. Millî tezahürat pek hazin ve heyecan vericidir. İzmir Maşatlığında toplanan kırk elli bin silâhlı kişi69, Yunan işgalinden dolayı mitingler yapmaktadır... Bir kısım asker ve subay Ödemiş üzerinden geri çekilmiştir.”70

İzmir’deki olayları, ertesi gün tahliye olunan bir telgraf memuru şöyle anlatmaktadır: “...Dün dörtbuçukda tahliye olundum. Elde ettiğim birkaç memurla haberleşmeye başladık. Haberleşme ve posta muamelesinin yapılmasını İngiliz telgraf memuru söylemiş, onun beyanına dayanarak başladık. Telgrafhane İngiliz müfrezesince işgal altındadır. 15 Mayıs saat yedide Yunan askeri tarafından işgal başladı. Biraz sonra Kordon’da ve hükümet civarında silah sesleri duyulmasıyla, Yunanlılar bunu saldın sayarak rastladıklarını toplayıp çeşitli hakaretlerle hapsetmişlerdir. Bu hakaret herkese yapılmıştır. Yalnız bu sabah birçok gayretten sonra Valinin Calthorpe’a gittiği haberini alabildik. Kumandan ve diğer dairelerden haberimiz yoktur. Karakollar Yunanlıların elindedir. Hükümetimiz adına bizden başka kimse yoktur. Telgrafı okuyunuz, size ne daire, ne şahıs olmadığını, tamamının tevkif edildiğini söylüyoruz. Ortalıkda bizden başka kimse yoktur71.

İşgal Kuvvetleri Kumandanı albay Zafiriu da işgalle ilgili olarak Atina’ya aşağıdaki telgrafı çekiyordu:

“... Saat dörtbuçukda torpido filosunun öncüleri ufukta görünmüştür. Averof ve Limni zırhlılarından çıkarılan müfrezeler, rıhtımı, gümrüğü işgal ile, bütün mevkileri işgal etmişlerdir. Saat ikide, mukavemetsiz olarak Çanakkale istihkâmı72, bir Yunan müfrezesi tarafından işgal altına alındı. Sabahleyin saat sekizbuçukda, Patris vapurundaki Efzon Kıtaları karaya çıkarılmışdır. Çıkarma kuvvetlerini taşıyan vapurlar, çıkarma işlemine başlamıştır. Saat yedibuçukda askerlerin ilk kısmı çıkarılmış ve müteakiben diğer Yunan kıtaları da çıkarılmıştır. Bütün kalelerin, bahriye müfrezeleri tarafından işgalinden sonra, şehir içine doğru askerî müfrezeler gönderilmesine başlanmıştır. Yunan Başkumandanı General Paraskevopoulos çektiği bir telgraf ile, İzmir Hellenizmini selamlamıştır”73.

http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=Print&DergiIcerikNo=1053&Yer=DergiIcerik
 
  Toplam 128528 ziyaretçi (305025 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol