saklanamaz gerçekler
  TÜRKİYE 'Yİ KİMLER YÖNETİYOR
 


            DÜŞÜNDÜRÜCÜ

Dün yani  16 Ağustos 2007 de Jak Kamhi denilen bir yahudiye Türk Devleti  , Devlet Nişanı verdi . Ben yıllardır merak eder kendi kendime sorardım , ( Atatürk 'ten sonra  )  Türkiye'yi kimler yönetiyor diye . İşte cevabı yahudiler ve yahudi dönmeleri , Dışişleri Bakanlığı yahudilerin elinde ,    MİT  de  yahudilerin  etkisi  olduğundan şüpheliyim .    Zaten geriye  kalan da o kadar da önemli değil . Jak Kamhi ye verilen ödül neyse fakat bir bakıyorsun , tüm devlet erkanı bu törende tam tekmil yerlerini almış  ,  hahambaşı da  orada   ve  hararetle  Org.  Yaşar  Büyükanıt 'ın  elini  sıkıyor  ( şu İran  işini  hallet   der  gibi  )   .  Böyle  bir törende askerlerin ne işi  var , tam  kadro  askerler , Jak Kamhi ye verilecek  ödül  için yerlerini  almışlar . Osmanlı 'dan beri Türklerin başına  bela  olmuş  bu yahudilere gösterilen bu itina nedendir . Jak Kamhi  denilen  adam kimdir , ne yapmıştır da bu kadar ağırlanıyor . Bana göre  yahudi olduğu için . Dünyanın başına  bela  oldukları  gibi  Türkiye 'nin  de başına  bela  oldular . Gerçek olan şu sıralamadır ,
  ABD  büyük israil -
  Türkiye ortanca israil - 
  israil de  küçük  israil .
  Böyle  bir  törene katılan başta askerler olmak üzere devlet erkanını  anlamıyorum  ,Türkiye Cumhuriyeti 'nin altını oyanlarla  ne  işleri  var  .  Akıncı

 

 NİLİ  İHANET  ÖRGÜTÜ

 "    Yahudiler dünyanın dört bir yanında eziyet gördüklerinde, soykırımlara maruz kaldıklarında ve sürüldüklerinde daima Türklüğün cihan devleti Osmanlı’ya sığındılar. 1492’de İspanya’dan sürüldüklerinde Osmanlı’nın merhametli kollarını açık buldular. 1880’lerde Ruslar yahudileri pogromlarda kırdıklarında İstanbul’a kaçtılar. Batı ülkelerinde insanca muamelenin bile çok görüldüğü yahudiler, Osmanlı’da sarayın bazı önemli kademelerine kadar kontrollü olarak yükseltildiler.

Bir devlet istediklerinde Osmanlı onları dışlamadı ve Makedonya’da bir devlet edinebileceklerini söyledi. Ama onlar Filistin’de ısrar ettiler. Oysa Filistin’in demografik yapısı, daha fazla yahudiyi kaldırabilecek durumda değildi. Ancak onlar, kaçak yollardan Filistin’e yerleştiler, Amerikan ve İngiliz vatandaşlıkları alarak Osmanlı’nın hukuk sisteminin dışına çıktılar, rüşvet ve bol para akıtarak Filistin topraklarını el altından satın aldılar.

Yahudilerin küçük bir kısmı, Osmanlı Devleti’yle anlaşarak Filistin topraklarının kendilerine verilmesini sağlamaya çalıştı. Ama büyük kısmı, Filistin’i ele geçirebilmek için Osmanlı’nın yıkılması gerektiğine inanıyordu. Bu amaçla, Filistin’i kendilerine vaat eden emperyalist devletlerle işbirlikçilik yaptılar. Özellikle, Filistin’de kurdukları casus teşkilatlarıyla Osmanlı’nın en gizli istihbari bilgilerini İngilizlere sundular.

Osmanlı’yla savaşın sadece bir cephede değil, bütün cephelerde verilmesi gerektiğine inanan yahudilerden Jabotinsky’nin kurduğu Katır Tugayı, Çanakkale’de verdiğimiz yüz binlerce şehidimizin vücutlarını parçalayan silahlar, bombalar ve kurşunlar ile askeri lojistik ihtiyaçları cephe arkasında düşman kuvvetlerine taşımıştı. Yahudiler, Türkün merhametinin, himayesinin ve insancıllığının karşılığını ihanetle ve ihanete teşvik etmekle ödediler.

Bir İngiliz vatandaşı olan Lawrence, Arapların Osmanlı’ya ihanet etmelerini sağladı. Onun yaptığı Osmanlı’ya ihanet değil, bir İngiliz casusu olarak Osmanlı’yı yıkmak için, tebaayı ihanete teşvik etmekti. Ama NİLİ casusları, Osmanlı vatandaşlarıydı. Romanya’dan, Rusya’dan, Polonya’dan kovulmuş ve sürülmüşlerdi; oralarda yaşama şansları kalmadığı için Osmanlı’nın acıyarak vatandaşlık hakkı verdiği kimselerdi. İşte, Türklüğün, en zor zamanlarında acıyarak yardım ettiği bu insanların ihanetleri çok acıdır.

NİLİ Örgütü’nü kuran Aaronson Ailesi, Romanya’daki yahudi soykırımından kaçmış ve 1882 yılında Osmanlı’ya sığınmıştı. Aaronsonlar, daha sonra gizli yollardan Filistin’e geçtiler ve bir Araptan yüksek fiyatla satın alarak “Zihron Ya’akov” adını verdikleri topraklara yerleştiler. Bu arada sadık vatandaşlar gibi davranarak Osmanlı’nın merhametinden de istifade ettiler. Canlarını Osmanlı askerleri koruyordu ve ne zaman Araplar veya bedeviler tarafından bir saldırıya uğrasalar Osmanlı zaptiyesine başvuruyorlardı.

Filistin’de Osmanlı’nın koruması altında bir botanik mühendisi olarak çalışan Aharon Aaronson, İsrail devletinin kurulması için Osmanlı’nın yıkılması gerektiğine inananlardandı. Amerikan ve İngiliz makamlarıyla ilişkiye geçmiş ve Filistin’i işgal etmeleri için onlara yardımcı olabileceklerini söylemişti. Aynı dönemde, sonradan siyonist hareketin önderi olacak Haim Weizmann ise, İngiltere ordusu için patlayıcılar üretiyordu. Aharon Aaronson, Weizmann sayesinde üst düzey İngiliz yöneticilerine ulaştı ve onları meşhur Balfour Deklerasyonu’nu yayınlamaya ikna etti. Bu deklerasyon otuz yıl sonra İsrail devletinin kurulmasının yolunu açmıştır.

Aaronsonlar ve Feinbergler, NİLİ öncesinde, Gideonim adında bir haberalma örgütü kurmuşlardı. 1914’ten sonra, Gideonim’in uzantısı niteliğinde faaliyete başlayan NİLİ, Aharon Aaronson’un adamlarından Avshalom Feinberg ve kız kardeşi Sarah Aaronson tarafından, 400 kişilik bir istihbarat örgütü olarak Filistin içinde kuruldu. Bu tarihten sonra Aharon Aaronson ise, İngilizlerin Mısır’daki karargâhında istihbarat subayı olarak görev aldı.

Daha sonra İsrail Cumhurbaşkanı olan Haim Herzog, Aaronson Ailesi’nin hikayesini anlatırken, “Osmanlı topraklarında gezen Sarah Aaronson’un sözde Ermeni soykırımına şahit olduğunu ve Türklerin bir gün kendilerini de böyle katledeceklerine emin olduğu için ihanet şebekesi NİLİ’yi kurmaya karar verdiğini” kaydeder. Atasözümüzde de söylendiği gibi, “Bozacının şahidi şıracıdır”. Damarlarındaki Türk düşmanlığı o seviyeye gelmiştir ki, tarihi gerçeklerin yalan olduğunu ispat ettiği sözde Ermeni Soykırımı iftirasını dahi, kendi emelleri için propaganda malzemesi yapmaya utanmamışlardır.

1915 yılının Mart ayından Ekim ayına kadar Filistin’i bir çekirge baskını vurmuştu. Hasat yapılamıyordu. Osmanlı Devleti, çekirgelerle mücadele için botanik mühendisi Aharon Aaronson’un bilgisine başvurdu. O da, bunun karşılığında casusluk suçlamasıyla tutuklanmış olan Avshalom Feinberg’in serbest bırakılmasını ve laboratuarında çalışanların bütün Filistin’de serbest seyahat hakkına sahip olmasını istedi. Elde ettiği ayrıcalıklar vasıtasıyla topladığı bilgiler İngilizler’in Filistin’i işgalinde kullanıldı. Aharon’un Filistin’in Hayfa şehri yakınlarında bulunan Atlit Köyü’nde kurduğu botanik laboratuarı göstermelik olarak Amerikalılara satıldı ve böylece illegal çalışmalar için Amerikan koruması da sağlanmış oldu. Bu laboratuar NİLİ’nin karargâhı olarak kullanılıyordu.

NİLİ casuslarının hiçbiri dindar yahudi değildi. Onlar bağımsız bir İsrail hayali için her türlü günahı işlemeye hazır insanlardı. Sarah Aaronson’un istihbarat örgütü, Türk Ordusu’ndaki bazı karaktersiz askerlerden ve gizli dönmelerden bilgi sızdırmak için çalışan büyük bir fahişe ağına sahipti. Kendisi de üst düzey askerlerle birlikte oluyor ve onlardan bilgi sızdırıyordu. Dördüncü Ordu Kumandanı Cemal Paşa’ya kadar yaklaşan bu kadın, sözde İstanbullu bir yahudi ile evliydi. Hatta bu göstermelik evlilik bahanesiyle İstanbul’da bir buçuk yıl kalmış, casusluk faaliyetleri için ihtiyaç duyduğu Türkçe’yi öğrenmiş ve üst düzey yönetim erkânının zaaflarını araştırmıştı.

NİLİ casusları dindar olmamakla birlikte, ihanet örgütünün ismi Eski Ahit’ten alınmıştı. NİLİ’nin adı, Eski Ahit’teki “İsrail’in Kurtarıcısı Yalan Söylemez” anlamına gelen bir ayetin baş harflerinden oluşuyordu. Fakat NİLİ casusları, bu ayetin aksine, hayatlarını yalan üzerine kurmuşlardı. Sarah Aaronson, Cemal Paşa’nın karargâhına kadar girip çıkarken sadık bir Osmanlı vatandaşı rolü oynuyordu. Avshalom Feinberg, kendisini Arap ve Müslümanların bir dostu gibi gösteriyordu. O kadar ki, saf Araplar ona “Şeyh Selim” lakabını takmışlardı. Bir diğer NİLİ casusu Naaman Belkind, Türk Ordusu’nda bir müddet teknisyen olarak çalışmıştı ve bazı subaylarla ahbap olabilecek kadar samimi olmuştu.

Osmanlı Devleti için Çanakkale neyi ifade ediyorsa, Gazze de onu ifade ediyordu; bundan dolayı ordumuz var gücüyle direniyordu. İngiliz Ordusu, Osmanlı’nın Gazze’de kurduğu savunma hattını geçmeyi iki defa denemiş ve ikisinde de başarısız olmuştu. Aharon Aaronson, “botanik araştırmalar” kılıfı altında Filistin’in su kuyularının haritasını çıkarmıştı. Eğer Aaronson’un sağladığı su kuyuları haritası olmasaydı, İngiliz Generali Allenby, Gazze cephesini atlayarak, çölden direk Birüssebi’ye geçmeyi asla göze alamazdı. Allenby, savaşı bu kritik bilgiler sayesinde kazandığını çok iyi biliyordu. Bu sebeple savaş sonrasında yaptığı konuşmasında, NİLİ ve Aaronson Ailesi’nin katkılarını unutmayacak ve onlar olmasaydı bu kadar cesur bir savaşın verilemeyeceğini anlatacaktı.

Monegan adında küçük bir istihbarat gemisi İskenderiye ile Atlit sahilleri arasında mekik dokuyor; NİLİ’nin topladığı bilgiler İngilizlere verilirken, İngilizlerin ve diaspora yahudilerinin gönderdiği altınlar NİLİ ajanları aracılığıyla Filistin’deki yahudilere dağıtılıyordu. Alman denizaltıları devreye girince, İngilizler posta güvercini kullanmaya karar verdiler. Ancak, güvercinlerle kurulan haberleşme sistemi, kısa zamanda hainlerin yer aldığı bu casus şebekesini ele verdi.

Osmanlı’ya ihanet eden yahudilerin ve yahudilerin elinde uçkur kuklası olan hainlerin sonları hiç iyi olmadı. 1917 Eylülü’nde NİLİ’nin casusluk faaliyetlerinin farkına varan Osmanlı Ordu İstihbaratı, bu ihanet şebekesini deşifre etti. Yakalanan Sarah Aaronson sorgulamasında hiçbir bilgi vermedi ve sonunda intihar ederek ihanetinin bedelini ödedi. Yosef Lishansky ve Naaman Belkind 16 Aralık 1917 günü idam edildiler. Aharon Aaronson 1919 yılında bir uçak kazasında hayatını kaybetti. Avshalom Feinberg ise, o hep aldatıp durduğu bedeviler tarafından çölde layık olduğu şekilde öldürüldü. Osmanlı Devleti yıkıldıktan sonra da, geride kalan sadık Türk Evlatları, Arap dünyasının dört bir yanında iz sürerek bu hainlerin birçoğunu avladılar.

Tarih hainlerden intikamını alsa da, ihanetler üzerine kurulmuş İsrail devleti, kurucu hainlerini hiçbir zaman unutmadı. İsrailli araştırmacılar tarafından, NİLİ casuslarının mezarları birer birer bulundu ve kutsandı. İsrail Gazze’ye 1967 yılında girerken, hedefinde çölde öldüğü bilinen Avshalom Feinberg’in mezarını bulmak da vardı; buldular ve mezarını Kudüs’teki Askeri Hertzl Mezarlığı’na askeri törenle aktardılar. Bugün NİLİ ismi, İsrail’de kız çocuklarına halen verilen kutsal bir isme dönüşmüştür. Gideonim ise, MOSSAD’ın altında bir yapı olarak faaliyetlerine devam etti. Gideonim, Aaronsonlara yakışır şekilde, Arapların da içine sızdı. Kendilerini Müslüman Arap olarak tanıtan yahudi erkekleri, Arap kızlarıyla evlendiler, çoluk çocuk sahibi oldular ve Filistin’in sırlarını İsrail’e sızdırmaya devam ettiler. İhanet, adeta genetik olarak, nesilden nesile aktarılarak bugüne kadar devam ettirildi. "

   KAYNAK      http://filistin.wordpress.com/2006/07/29/yahudi-ihanetinin-dogurdugu-istihbarat-orgutu-nili/

    http//sorgu.tr.gg  sitesinden   kaynak   belirterek  alıntı  yapılabilir .

 
  Toplam 128489 ziyaretçi (304979 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol